5 Ekim 2011 Çarşamba

Ankara

1990 yılında,  8 yaşındayken gelmiştim Başkent'e.Eylül ayıydı sanırım.O zaman kocaman bir şehirdi benim için.Babam Ankara' ya gelmeden önce çocukluluğumun en güzel zamanlarını geçireceğim yeri anlatırken, ağaçların arasından geçen bir dereden bahsetmişti.  Anlattıkça resimlerde yaptığım içinde balıklar yüzen ve dağın arasından geçen dere gelmişti zihnime. Balıkların yüzdüğünü düşündüğüm derenin,  gri-yeşil bir Ankara çayı olduğunu taşınınca öğrenmiştim. Yıllar sonra ankara çayının üzerinden geçen köprüde büyüdüğümü fark ederken balıkların da hala aynı hayalimdeki gibi derenin içinde yaşadığını düşünüyordum.
Ormanın içinde oyun oynayarak geçen bir çocukluğum vardı. İlk bisiklete binişim, ilk güzel anılar, ilk arkadaşlıklar, güzel dostluklar, saklanan sırlar.

Güzel ve küçük odamda; babamın verdiği eski kitapları okuyup, kocaman bir söğüt ağacın rüzgarda hareketini izlerken geçirdim üniversite yıllarımın büyük bir bölümünü. 

İlkokula giderken bile dersane günlerim olmuştu benim yakın tarihlerde doğan diğer arkadaşlarım gibi. Kocaman şehirde tek başına dersaneye gidecek kadar büyümüştüm.Sokaklar yabancıydı.Oysa birkaç yıl sonra yıllarımı geçirecektim o sokaklarda..
Anılar vardır sokaklarda..Her köşesinde, kiminle geçirdiğin, kimi beklediğin, kulağında hangi müzik varsa yıllar sonra geçerken aynı yerden hatırladığın o anılar. Ankara, İstanbul’a göre küçük ama belki de en yoğun şehirdir yaşanılan.
Nasıl çocukluğum ağaçların içinde geçtiyse ilk gençliğim Ankara sokaklarında geçti..
Büyüdüğüm sokakları hiç terk etmedim. Büyürken gitmediğim yerlere ise hala alışamamışımdır.
Büyüdükçe sokaklarda yaşanılanlar da değişmeye başlar, sen aynı kalırken. Sen savunduğun görüşe inat değişmemeyi tercih edersin..
Ada Müzik’ten alınan kasetten karanlıktan korkan bebekler’i dinlerken;  öteki kitapevi ve kelepir kitapevinde geçirilen bir dolu zaman. Yaş küçüktür o zamanlar cesaret ise büyük.
Unutulmuştur tüm yüzler demişti Cenk Taner. Ama o zamanlar beni ben yapan yüzleri hiç unutmadım hayatım boyunca. Olgunlar Sokak'da kitapların sattığım zamanları, tanışılan insanları, kaldırım üstüne serilen örtüden kullanılmış kaset alınan zamanları, fanzin çıkartılan ve  arkadaşlara paylaşılan anları.
O yıllara özgü yaşantılara sahipsindir ve yaşantıların farkında olmadan senin kimliğinde can bulmasıdır Ankara’yı Ankara yapan özellik.
Ankara..küçüktür ama kendi kendini yapan tüm özellikleri içinde barındıran bir şehirdir yaşayanlar için. Büyüdükçe daha bir bütün olursun şehrinle.  Gitmediğin, görmediğin, bilmediğin yerler mutlaka vardır ama tahmin edersin nasıl olduğunu. Duvarın boyasını, içinde kimlerin yaşadığını uzaktan görünce anlarsın hemen.
Gri- beyaz güzel bir renktir şehrime yakışan..Ankara Kalesinden tepeden bakarken fark edersin bunu bir kış sabahı.
Anılar o kadar sadıktır ki sana; yıllar sonra o kişiyi beklerken aynı yerde, aynı duyguları sana tekrar yaşatır. O an söylenilen bir söz, bir bakış, bir hareket şu an seni o ana götürecek kadar güçlü kılar.
Yıllar sonra sokaklarını özlediğin kentin; seni sen yapan ve bir anlamda da Ankara’yı Ankara yapan karakterlerin arkasından, beyazcamda görüntülerini izlerken zamanın ne kadar hızlıca geçtiğine anlam veremezsin.
Ankara aynı senin gibi içinde taşıdığı görüşe inat değiştirmez kendini.
Ankara; en yakınlarının hayatlarını paylaşırken öyle bir büyük anlamları biriktirir ki hatıralarıyla, ancak fark edebilirsin uzun bir süre ayrı kaldığında.
Büyüdüğün sokakları ve büyürken dinlediğin şarkıları tekrar duyduğunda aklından geçenlerdir yukarıda yazılanlar. Ancak yıllarını Ankara’ya verenler, büyüdüğü o sokaklara ait anıları gözlerinden geçerken anlayabilir seni.